23 Mart 2012 Cuma

Sevginin Cesaret Hali


            Sevginin bu ara bendeki en büyük karşılığı “mücadeledir” .Emek vermek, pes etmemektir.Sabretmek, kabullenmektir. Herkesin siyah dediğine belki de beyazdır deyip kulak tıkamaktır. İçindeki nefretin seni zehirlemesine izin vermeyip onu içindeki duymamazlıktan gelemeyeceğin sesle savaştırmaktır. Cesarettir, korkmadan kör döğüşüne girmektir belki ve aklınla kalbin savaşında kalbinden yana hile yapmaktır. Ve bence sevmek “inanmak” tır aslında. Ona değil kaderine inanmak, kimsenin inanmadığına içinde kimseye tarif edemeyeceğin ki zaten kimsenin de seni anlamayacağı bi varlığa inanmak.
            Yağmurlu havada şemsiyesiz çıkmayı göze almak gibi seviyorum sanki bu ara, sırılsıklam olmaktan Tanrıyı suçlayamayacak gibi, açık ve bariz sebebi belli, sonucu ise muallak, bulutun şehri terketmiş olma ihtimali yüzde elli. Zar oyunu gibi ya tek, ya çift. Şanslıysak çift atar kalbim.Ateşten atlamak, cam kırıklarında yürümek gibi seviyorum. Ayağım ateşte yanar mı, cam kanatırmı bilinmez. Ama bu korkuyla da zaten zafere hiçbir zaman gidilmez.
Okyanusun dantesinde bulutların üstünden paraşütsüz atlamak, metrelerce derinlere tüpsüz dalmak gibi seviyorum. Küçücük kalbime yüklediğin koca yükler ayağıma takılmış kum torbaları gibi aşağı çekiyor beni. Boğulacak gibi oluyorum. Burdayım işte çırılçıplak, saf ve denizin ortasında sadece sana rotalı kulaç atıyorum. Seni ayaklarına kurşun bağlayıp arkandan soğuk sulara ittiren ben değildim ki. Kime ne için bu infaz? Kimin suçunun müebbetini yaşıyorum?
İkimiz de diplerde boğulmadan nefesim olmanı istiyorum. Artık son zerrelerini hissettiğim gücümle attığım son kulaçta soluğu kollarında almak istiyorum. Diplerde gördüğüm o nadide inci tanesi gibi,  karaya avuçlarında  çıkmak istiyorum...