24 Mayıs 2012 Perşembe

Batan Sevda Küreklerim

Beynimle kalbimi denize atsam suyun kaldırma kuvveti bile işe yaramaz hafifletmeye, batarım dibe.
Gücümün son damlalarını yudumladım sanki artık hızlı içtim hızlı tüketildim.
Yeni bi inanç varmıdır ,sevgim yetermi kalbimi yeniden fullemeye çokk zor?
Dirhem güç kalmadı, damarımda yürüyen kan bile yer çekiminin malubu.
Sevmek, dünyada karşılıksız yapılan en mütiş şey,
Emek ve sadakatse karşılığı olmadığında insanın canını tak ettiren en ilahi şey.
Sevgiyse ve emekse ilk andan beri Allah'ına kadar,
Ama inanç tek taraflı bi ganimetmiş sadece bendeymiş, göremedim.
Galipmidir aslında bu yolda malup,
Yoksa küreği var gücüyle çeken midir her zaman garip?
Kollarım tükendi küreklerimi suya saldım,
Şimdi ellerimle yaptığım kayığım; sevdamdır artık malup...

23 Mart 2012 Cuma

Sevginin Cesaret Hali


            Sevginin bu ara bendeki en büyük karşılığı “mücadeledir” .Emek vermek, pes etmemektir.Sabretmek, kabullenmektir. Herkesin siyah dediğine belki de beyazdır deyip kulak tıkamaktır. İçindeki nefretin seni zehirlemesine izin vermeyip onu içindeki duymamazlıktan gelemeyeceğin sesle savaştırmaktır. Cesarettir, korkmadan kör döğüşüne girmektir belki ve aklınla kalbin savaşında kalbinden yana hile yapmaktır. Ve bence sevmek “inanmak” tır aslında. Ona değil kaderine inanmak, kimsenin inanmadığına içinde kimseye tarif edemeyeceğin ki zaten kimsenin de seni anlamayacağı bi varlığa inanmak.
            Yağmurlu havada şemsiyesiz çıkmayı göze almak gibi seviyorum sanki bu ara, sırılsıklam olmaktan Tanrıyı suçlayamayacak gibi, açık ve bariz sebebi belli, sonucu ise muallak, bulutun şehri terketmiş olma ihtimali yüzde elli. Zar oyunu gibi ya tek, ya çift. Şanslıysak çift atar kalbim.Ateşten atlamak, cam kırıklarında yürümek gibi seviyorum. Ayağım ateşte yanar mı, cam kanatırmı bilinmez. Ama bu korkuyla da zaten zafere hiçbir zaman gidilmez.
Okyanusun dantesinde bulutların üstünden paraşütsüz atlamak, metrelerce derinlere tüpsüz dalmak gibi seviyorum. Küçücük kalbime yüklediğin koca yükler ayağıma takılmış kum torbaları gibi aşağı çekiyor beni. Boğulacak gibi oluyorum. Burdayım işte çırılçıplak, saf ve denizin ortasında sadece sana rotalı kulaç atıyorum. Seni ayaklarına kurşun bağlayıp arkandan soğuk sulara ittiren ben değildim ki. Kime ne için bu infaz? Kimin suçunun müebbetini yaşıyorum?
İkimiz de diplerde boğulmadan nefesim olmanı istiyorum. Artık son zerrelerini hissettiğim gücümle attığım son kulaçta soluğu kollarında almak istiyorum. Diplerde gördüğüm o nadide inci tanesi gibi,  karaya avuçlarında  çıkmak istiyorum...

30 Ocak 2012 Pazartesi

Çantadaki Hayaller

          Çok yollar geçmiş. Hayat bu yerinde saymak, güneşin doğmaması kadar imkansız. Sicilin geldiğin yoldur, izlerler. Mürekkebe bandırıp parmağın gibi verdiğin kalp izi yetmez. Seni sorarlar geçtiğin her ağaca, konuştuğun kuşa, içtiğin suya. Bırak ağacı suyu , onlar da ancak ölünün etrafında "Nasıl bilirdiniz?" sorusuna yalan cevap verenler kadar doğruyu söylerler sana. Hakikati ise uykuda bile yüreğimi okuyan gözlerim söyler sana.
          Hayaller...Kurarken insanı bulutların üstüne çıkaran, gerçekleşmekten vazgeçince insanı o yükseklikten paraşütsüz atan. Hayallerim olmadı diyemem sana. Bunu diyebilen varsa zaten güler geçerim anca. Bulutların üstünü de gördüm, yere çakıldığımı da. Dizlerimdeki kabuk tutan yaralarımı bile saklamam senden. Ama sen benim kabuk tutan yaralarımı yargılayacağına kendi kanayan yaralarını sar derim ben sana. Bendeki kusursuzlukta kusur arayacağına, sana çelme takıp dizlerini kanatana hesap sor derim. Çünkü ben ne kendimi alaşağı ettim bi zevk uğruna, ne de çelme taktım birine mıcırlı yolda. Ben hayallerimin suya düştüğü kuyuyu kapattım ama sözüm ona geçmişe dair hayallerini çantasında taşıyanlara...

29 Ocak 2012 Pazar

Hayattan Öğren(eme)diklerim



            Yıllar… Siz mi çabuk geçtiniz, ben mi fark edemedim? Bu direnişime rağmen beni nasıl bu kadar çabuk büyüttünüz? Plansızca kalınmış beş dakikalık bir uykunun içinde görülen upuzun rüyalar gibisiniz.
         Hayat… Ne yüce bir öğretmensin sen bana değil mi? Bana başarmayı öğrettin; azmetmeyi, kazanmayı, sonuna kadar diretmeyi. Cesareti öğrettin; tutku damarlarına girdi mi cesaret çakmagını neleri yakmak uğruna çakıvermeyi. Öpmeyi öğrettin , gözünü korkudan değil tutkudan kapatarak cesurca öpmeyi. Gitmeyi öğretin bazen; boğazındaki o düğümle yutkunup gitmeyi. Yağmurda ıslanmayı öğrettin; aslında durup saklanacak o kadar saçak varken yağmura inat sırılsıklam olmayı.Ağlamayı öğrettin; alnını sevdiğinin alnına dayayıp gözlerinin içine bakarak,  gözden akan her yaşın dudağa inişini izleyerek ağlamayı.En önemlisi sevmeyi öğrettin; yüreğini koyarak sevmeyi, sonunu düşünmeden, ölçüp biçmeden sevmeyi, damarlarında ondan başka birşey hissetmeyecek kadar sevmeyi.
                                                                             ...       
      
            Bir tek bütün bu öğrettiklerinin bir karşılığı olacağını öğretmedin.Benden başardıkça gücümü, çekip gittikçe cesaretimi, ağladıkça itibarımı, sevdikçe saflığımı, insanlara inandıkça inancımı alacağını söylemedin. Yağmurda ıslandıkça sonradan üşüyeceğimi hiç söylemedin…